Büyük Veba Salgını
Avrupa’da 14. yüzyılda görülen ve “Kara Ölüm” olarak da adlandırılan veba, savaşlardan bile fazla tahribat yaratarak milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. O dönem, henüz kıtlığın etkisinin de tam anlamıyla geçmemesi nedeniyle sosyal, kültürel, politik ve en önemlisi ekonomik olarak derinden etkilenen Orta Çağ Avrupa’sı, demografik olarak da büyük bir değişime uğramıştır.
18. yüzyılda görülen son veba salgınına kadar, kıta, birkaç büyük salgın hastalık dönemi daha geçirmiş olsa da, hiçbiri bu kadar büyük bir zarara sebebiyet vermemiştir.
BÖLÜM 1Salgının Ortaya Çıkışı ve Yayılışı
İlk olarak Filistin’de görüldüğü tahmin edilen veba hastalığı, 6. yüzyılda Bizans’ta ilk büyük toplu kayıpların verilmesine neden olmuştur. Özellikle ticaret yolları ile farklı bölgelere yayılan hastalık Avrupa’yı da etkisi altına almıştır. Buna rağmen, insanların büyük gruplar oluşturarak yaşamamaları neticesinde etkisi görece daha az olmuştur.
Avrupa’yı kasıp kavuran ikinci salgın ise Çin’de ortaya çıkmış ve İpek Yolu boyunca ilerleyerek önce Kırım, daha sonra tüm kıtayı etkisi altına almıştır. Deniz ticareti ise salgının yayılmasını hızlandırmıştır. Ahşap gemiler, veba mikrobuna barınacak ve üreyecek ortam tahsis etmiştir. Gemilerde bulunan ticaret mallarına sirayet eden mikrop, böylelikle, tüm Avrupa’ya yayılma imkânı bulmuştur. Uzun süren savaşlar ve düzensizlik sonucu pislik içinde olan şehirlerde ortaya çıkan kara sıçanlar da hastalığın yayılmasına katkı sağlamıştır. Bu hayvanların ölümlerinin artması neticesinde, üzerlerindeki veba mikrobu taşıyan pireler taşıyıcı rol üstlenmiştir.
Avrupa’da, bu dönem, giderek artan nüfus ve dini otoritelerin de teşvikiyle temizliğe hiç önem verilmemesi salgının yayılmasındaki önemli etmenlerdendir. Aşırı nüfusun düzgün beslenebilmesi için tarım hayatına geçilmesi ve ormanlık alanların yok edilerek sürülebilir alanlar yaratılması, sıçan gibi hayvanların insanlara yakın yaşamaya başlamalarına neden olmuştur. Yeni kurulmaya başlanan bu yerleşik düzenin getirdiği bir takım zorluklar da hastalığın yayılmasını hızlandırmıştır. Özellikle, içme suyuna erişimin zorluğu, şehirlerin kurulmaya başlamasıyla bir araya gelen insan toplulukları ve bu toplulukların diğer gruplarla etkileşimi salgının çok daha fazla insanı etkilemesine neden olmuştur.
Hayvanlardan direkt olarak bulaşan mikropla birlikte kendini gösteren hıyarcıklı veba, koltukaltı, kasık ve bacaklarda şişlikler meydana getirmekteydi. Morluklarla birlikte beliren bu şişlikler patlamazlarsa hastalar birkaç gün içinde hayatını kaybediyordu. Akciğere yerleşen bakterilerin belirtisi ise, hastaların ağız ve burunlarından gelen kan ve yüksek ateş olarak açığa çıkmaktaydı. Öksürük ve tükürük yoluyla bulaşan bu tür, insanları en geç bir gün içinde öldürmekteydi. Son olarak, kan dolaşımında çoğalan bakteriler ise hastalığın belirti vermesine bile izin vermemekteydi. Bu hastalığa “Kara Ölüm” denmesinin sebebi de bu belirtilerdir; kan ve koyu mor şişlikler hastalığın korkutucu özellikleridir.
BÖLÜM 2Salgına Karşı Alınan Tedbirler
Hastalığın nedeninin bile bilinmemesi, önlemlerin bilgisizlik ve çaresizlikle alınmasına sebep olmuştur. Dışarıda salgının o kadar da yayılmamış olduğu düşüncesinde olan dönemin doktorları, tıbbi bir tedavi olmadığı için yaşanılan bölgelerin terk edilmesi gerektiğini düşünmüşlerdir. Bir başka düşünce ise, henüz hastalığa yakalanmamış olan insanların kalabalığa karışmamak suretiyle o bölgelerde kalmaya devam etmesidir. Bu ikilikler arasında, doktorlar itibarlarını kaybetmeye başlamıştır. Dualar ve kan dökme ayinleri gibi ritüellerle çok fazla hasta kaybedilmiştir. Doktorlar, hastalara yaklaşmak istememiş ve gaga şeklinde bir maske takarak dolaşmışlardır. Vebanın en büyük yayılma faktörü olarak görülen havanın etkilerini minimize edebilmek adına böyle bir yöntem düşünülmüştür. Cesetler ve ödemlerin kokusuna maruz kalmamak için, maskelerin içine güzel kokulu süngerler koyulmuştur.
Bu dönemde bastırılan çok sayıda veba broşürü de alınan tedbirler arasındadır. Bu broşürlere göre, özellikle hava yoluyla bulaşmayı önlemek adına amber gibi çiçeklerle dolaşılması tavsiye edilmiştir. Çok fazla yemek/içmek ve banyo yapmanın, hastalığın yayılmasına yardımcı olduğu vurgulanmıştır. Sirke kullanılması istenmiş ve meyve ve likörden uzak durulması gerektiği belirtilmiştir. Bunların ardından, halk kendi önlemlerini almaya başlamıştır. Evler sülfür, sirke gibi ürünlerle dezenfekte edilmeye çalışılmış, mezar kazıcılar sokaklarda duran cesetleri gömmeye başlamıştır.
Sağlık hizmetlerinin geliştirilmeye çalışılması hastalığın yayılmasını bir miktar da olsa durdurmuştur. Bu bağlamda alınan en etkili yöntem ise karantinadır. Vebanın ilk görüldüğü yer olan İtalya’da başlayan uygulama, hasta olan kişilerin bir yere kapatılarak sağlıklı olanları etkilememesi olarak düşünülmüştür. Temizliğin öneminin kavranmasıyla birlikte de, veba hastası olanların ev ve eşyalarını yakma görevi üstlenmiş gruplar kurulmuştur. Bu önlemler, hastalığı tamamen bitirmese de daha fazla yayılmasına engel olmuştur.
BÖLÜM 3Büyük Veba Salgınının Etkileri
Avrupa’da görülen veba salgınının toplumsal, ekonomik ve dini pek çok etkisi olmuştur. Sosyo-ekonomik olarak alt ve üst sınıfın birlikte etkilendiği bu olay her kesimden ailenin parçalanmasına ve psikolojik olarak çöküntü yaşanmasına sebebiyet vermiştir.
Demografik Etkiler: Veba salgınının nüfus üzerinde doğrudan etkisi olmuştur. Salgının yayılmaya başladığı zamanlar kıtlığın da hala etkisini göstermesi sonucu milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Küçük yerleşim yerlerinin bazılarında yaşayan insan kalmazken, bazıları da büyük kısmını yitirmiştir. Yeterli beslenememe ve hijyene ulaşımın daha zor olması nedeniyle ölenlerin çoğu halktan olmakla birlikte, ekonomik olarak üst kesimde bulunanlar ve ruhban sınıfı da çok kayıp vermiştir. Bazı kaynaklara göre, 1350’li yılların başlarında toplam nüfus 23 milyon civarındadır. Bu da, salgınla birlikte Avrupa nüfusunun üçte birinin hayatını kaybetmesi anlamına gelmektedir.
Ekonomik Etkiler: Salgının en büyük etkilerinden biri ekonomi ve feodalite üzerinde olmuştur. İlk olarak, tarımla uğraşan köylü nüfusunun büyük bölümünün ölmesi üzerine toprak sahipleri çalıştıracak işçi bulamamaya başlamıştır. İşçi ve işveren arasında çıkan çıkar çatışması sonucu köylüler isteklerini kabul ettirerek ücretlerini arttırmıştır. Şehirlerdeki nüfusun azalmasıyla boşalan evlerse yine köylüler için olumlu bir durum yaratmıştır. Uygun ücretler ödeyerek satın aldıkları ev ve araziler sayesinde kendi mülklerinin sahibi olmuşlardır. Üretilen ürünleri tüketecek insan kalmadığı için yiyecek maddeleri gibi temel ihtiyaçların fiyatı oldukça düşmüştür. Bu durum, sınıflar arası değişimin en önemli göstergelerinden bir tanesidir; alt sınıf, artık, orta sınıf halini almaktadır.
Salgın, hem kara hem de deniz ticaretini de derinden etkilemiştir. Deniz ticareti, gemilerin giriş ve çıkışlarının yasaklanmasıyla sekteye uğramıştır. Hastalık nedeniyle Avrupa ile ticaret yapmak istemeyenler başka pazarlara yönelmiştir.
Sosyal Etkiler: Veba salgınının yayılmasını önlemek amacıyla, karantina uygulamasıyla birlikte, hasta kişilerle görüşmek yasaklanmıştır. Bu durum, ailelerin ve akrabaların birbirlerinden kopmalarına ve psikolojik olarak etkilenmelerine yol açmıştır. Aynı zamanda, ölülerine, rahip eşliğinde gerçekleştirilen geleneksel gömme ritüeli de yapamamış ve ölen yakınlarını gizlice çukurlara gömmüşlerdir. Salgının kadınlar üzerinde de dolaylı bir etkisi bulunmaktadır. Erkeklerin daha çok ölmesi üzerine, kadınlar, hem sosyal hayatta hem de iş hayatında kendilerine daha çok yer bulabilmiştir.
Din Üzerindeki Etkiler: Salgın ile birlikte, dini otoriteye ve ruhban sınıfına duyulan koşulsuz güven büyük ölçüde sarsılmıştır. Hastalığın nedeni ve tedavisi ile ilgili bilgisi olmayan ruhban sınıfı, halkın sorunlarına cevap verememiştir. Tanrı’nın dünyayı cezalandırması gibi nedenler öne sürseler de kendilerine inanmayanların sayıları gün geçtikçe artmıştır. Çok sayıda din adamının hastalığa yakalanarak ölmesi ya da kaçması ise yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmayan kişilerin mecburen bu görevlere getirilmesi sonucunu doğurmuştur. Politikaya da yön veren kilise, feodalitenin zayıflaması sonucu siyasi hiyerarşide etkisini kaybetmiştir.