BÖLÜM 1Bizans Döneminde Ayasofya
4. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen ve yeri tam olarak belirlenememiş ilk Ayasofya binasının; bazilika planlı, tek nefli, ahşap çatılı küçük bir kilise yapısı olduğu bilinmektedir. 361 yılındaki depremden ve 381 yılındaki kundaklamalar sonucu büyük zarar görmüş olan yapı, 404 yılında isyanla birlikte çıkan yangın sonucunda ortadan kalkmıştır. Yazma eserlerde çeşitli bilgiler verilse de, 1.Ayasoyfa hakkında yeterli bilgiler elde edilememiştir.
II. Theodosios tarafından 415 yılında açıldığı bilinen 2.Ayasofya binası, 5 nefli bazilika plana sahip bir yapıdır. Bu yapı 532 yılında baş gösteren ünlü Nika İsyanı sonucu yıkılmıştır. Yapının kalıntıları, günümüz Ayasofya'sının dış bölgesinde görülmektedir.
Günümüzdeki yapının temelini oluşturan 3.Ayasofya binası ise İmparator Jüstinyen tarafından 532 yılında yapımına başlanmıştır. Mimarları Tralles'li Anthemios ve Milet'li İsidoros'dur. İkinci Ayasofya'nın kullanılabilir parçaları bu binanın yapımı için tekrardan kullanılmıştır. Merkezi planlı, 3 nefli bir bazilika olarak inşa edilmiştir. Yapı elemanları Doğu Roma'dan getirilirken, mermerleri de Marmara Adasından özel olarak getirtilmiştir. Önceki yapılardan daha özgün bir plana sahip olan bu yeni bina, bir kubbe ve iki yarım kubbe ile örtülmüştür.
Döneminin en ihtişamlı yapılarından biri olan ve hala günümüzde de bu etkisini koruyan yapı 5 yıl 10 ay gibi uzun bir sürede bitirilebilmiştir. Yapı tamamlandıktan sonra Patrik Menas tarafından kutsanarak kullanıma açılmıştır.
3. Ayasofya binası yapıldğı dönemden itibaren çok sayıda onarım geçirmiştir. 6.yüzyılda yaşanan depremin ardından ana kubbesi çökmüştür. Bunun sonucunda İsidorus'un yeğeni Genç İsidorus tarafından daha yüksek bir kubbe inşa edildiği düşünülmektedir. 8.yüzyılda İkonakırıcılık döneminde, Ayasafoya'daki bir çok resim ortadan kaldırılmış, bazılarının üzeri sıvanmış, bazılarının ise üzeri haç motifleri ile kapatılmıştır. Bu dönemin bitiş tarihi olan 843 yılında yapı yeniden onarılarak, gizlenen resimler yeniden açığa çıkarılmıştır. 11.yüzyılda iç mimarısı yeniden düzenlenmiş olan yapı 1204 - 1261 yılları arasında gerçekleşen Latin İstilası döneminde çok büyük zarar görmüştür. Bizans'ın tekrardan geri alınmasıyla birlikte yapının onarımına önem verilse de, zaman içerisinde maddi ve siyasi bakımdan oldukça zayıflayan Bizans İmparatorluğu, son yüzyılından hem şehre hem de şehrin en önemli yapısı olan Ayasofya'ya gereken bakımı yapamamıştır. 15. yüzyılın başlarından kalma yazılı eserlere bakıldığında yapının bir harabeye döndüğü öğrenilmektedir.
BÖLÜM 2Türk Döneminde Ayasofya
1453 yılında İstanbul'un fethi sonrası Fatih Sultan Mehmet'in şehirde ilk gittiği yapı Ayasofya'dır. Yapının ihtişamından etkilenen padişah, askerlerine yapıya zarar vermemeleri konusunda uyarıda bulunmuş ve binanın içinde bulunan korkmuş Bizans halkına da merhamet göstermiştir.
Osmanlı tarihinde "fetih hakkı" olarak adlandırılan gelenek nedeniyle II. Mehmet, fetihten hemen sonra Ayasofya'nın camiye çevrilmesini emretmiştir. Bunun ardından yapıya gelerek ilk ezanı bizzat kendi okumuş ve namaz kılmıştır. Bu andan itibaren yapı artık bir İslam ibadethanesine dönüşmüştür.
Osmanlı döneminde çeşitli onarımlarla elde geçirilen yapıya, Mimar Sinan tarafından minareler eklenmiş, 16.ve 17.yüzyıllarda minber ve mihrap yapılmıştır. Yapıdaki Hıristiyan simgeleri de kapatılarak mekan, namaz kılınmaya uygun hale getirilmiştir.
Ortodoks kültürü için oldukça büyük öneme sahip olan bu yapı, 1 Şubat 1935 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrilmiştir. Bu tarihten itibaren, Türkiye'nin en önemli turizm kaynaklarından biri olmuştur.
BÖLÜM 3Ayasofya'nın süslemeleri
Tarihi ve mimarisi açısından büyük öneme sahip olan Ayasofya'nın önemli olan diğer bir özelliği de içinde bulundurduğu süsleme öğeleridir.
Yapı İustinianos dönemi 537 yılında açıldığında içi mozaiklerle ve mermerler ile kaplıydı. Bu dönemde Serafimler dışında herhangi bir figüratif tasvire rastlanmamıştır. 8.yüzyılda ikonaklastlar tarafından süslemeler harap edilmiş ve yerlerine haç motifleri çizilmiştir.Bu ikonakırıcı döneminin 9.yüzyılda sona ermesi ile yapının süsleme programı önemli ölçüde değişmiştir.
9.yüzyıldan sonra yapıda birçok süsleme yapıldığı görülür. Bu dönemden sonra özellikle figüratif süslemelere önem verilmiştir.
867 yılında yapıldığı tespit edilen ve yapının en önemli mozaiklerinden biri olan süsleme, apsis'te bulunan Meryem ve Çocuk İsa mozaiğidir. Arka planı tamamen altın yaldızla kaplı olan süsleme, yapının en önemli yerine uygulanarak, İsa tanrının bir sembolü olarak gösterilmiştir.
Apsis'in yarım kubbesinin önündeki bemanın beşik tonozunda, Gabriel ve Mikhail olduğu düşünülen iki başmelek tasvir edilmiştir.
Tympanum olarak adlandırılan; ana mekanda kemerlerin altında yer alan ve pencerelerler açılmış duvarlarda birbirine simetrik süslemeler yer almıştır. Bu süslemede toplam 34 figür yer alır. İki baş melek, ortada peygamberler ve en altta ise 14 kilise babası tasviri yer almaktadır.
İmparator kapısı üzerinde, takdis işareti yapan İsa yer alır. Güneybatı girişinde kapı üzerinde, tahtta oturan Meryem ve İsa görülmektedir.
Yapının en önemli süslemesi olarak kabul edilen güney galerideki Deesis mozaiğinde, İsa ayaktadır ve eliyle takdis işareti yapmaktadır. Sağında Meryem, solunda Vaftizci Yahya, ona dorğu dönmüş ve elleriyle şefkat dileklerini göstermektedirler.
Dini sembollerin yer aldığı bu önemli süslemelerin yanı sıra yapıda imparator ve ailesinin tasvirleri de yer almaktadır.
Süslemelerin bir kısmı harap olsa da hala daha günümüzde önemini korumaktadır.