Sosyoloji

Sosyoloji, insanın toplum içerisindeki yerinin, toplumsal gruplarla olan ilişkisinin bilimsel olarak incelenmesidir. Sosyoloji, insanın kendini anlamlandırmasına yardımcı olan bir bilimdir. Sosyoloji modern dünyanın ürünüdür. Sanayi sonrasında sosyoloji bilimi ortaya çıkmıştır. Bu anlamda yeni bir bilimdir. Sosyoloji biliminin kurucusu Auguste Comte olarak kabul edilse de bilimin gelişmesinde Karl Marx, Emile Durkheim, Max Weber etkili olmuştur. 

BÖLÜM 1
Sosyolojinin kuruluşu ve Comte

Sosyolojinin kuruluşu ve Comte

Sosyolojinin kurumsallaşma süreci Fransız Devrimi ve sonrasında yaşanan değişimler ve fikirler ile başlamıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısında bir bilim olarak kurulan sosyoloji özellikle Fransa'da dönemin aydınlanma düşüncesi ve aydınlanma düşüncesine karşıt olanların düşüncelerinin sentezidir. Bu anlamda Auguste Comte'un düşünceleri de Fransız devrimi sonrası toplumsal düzen ile alakalıdır.

Sosyolojinin kurucusu sayılan Auguste Comte toplumu incelerken fizik bilimine benzer ilişki kurarak incelemiştir.  Comte; insanların, toplumların 3 aşamadan geçtiği genel evrim yasalarından söz eder. Bu aşamalar; teolojik, metafizik ve pozitif evredir. Son aşama olan pozitivizm Comte için din anlamına gelmektedir. Comte bu aşamalara 3 Hal Yasası adı vermiştir. Buna göre toplumu 3 aşamadan oluşan bir sistem olarak tanımlar. Teolojik Aşamada yaşanan olaylar insanlar tarafından doğaüstü nedenlere bağlanarak açıklanmaya çalışılmış. Metafizik Evre geçiş evresidir. Bu aşamada açıklamalar soyut kavramlarla yapılır. Pozitif Evrede ise nedenler arası ilişki deney ve gözlem yoluyla yapılmıştır. Comte'un düşüncesini ilerleme ve düzen oluşturmaktadır.   

BÖLÜM 2
Sosyolojik Kuramlar

Sosyolojik Kuramlar

Sosyolojide bir çok farklı kuram bulunmaktadır.  Temel kuramlar; işlevselcilik, simgesel etkileşimcilik, çatışmacı bakış açısıdır. 

  • İşlevselcilik: Bu yaklaşıma göre sosyoloji toplumun bütün parçalarını toplumun geneliyle birlikte inceler. Toplumun farklı parçalarını birbirleriyle ilişkili olarak inceler. Comte ve Durkheim gibi sosyologlar toplumu canlı bir organizma gibi incelemişlerdir. Toplumun parçalarını insan bedeninin parçalarına benzetirler. toplumdaki herhangi bir parçanın işlevini anlamak için o parçanın toplumdaki yerinin incelenmesi gerekir. Bu anlamda bütüne bakılması gerekir. 1960'lara kadar işlevselcilik Amerika'da çok önemliydi. Bu geleneğin önemli temsilcileri Talcott Parsons ve Robert Merton'dır. Özellikle Merton'ın Açık işlevler ve Örtük işlevler kavramları işlevselcilik kuramında önemli bir yere sahiptir.
  • Simgesel Etkileşimcilik: Bu kuram anlam ve dile dayalıdır. Simge, bir şeyi başka bir şey ile anlatmaktır. Mead, insanların birbiriyle kurduğu iletişimde çeşitli simgeler barındırdığından söz eder. Simgesel etkileşimcilik günlük hayatımızda toplumsal ilişkilerimizde davranışlarımız hakkında pek çok öngörü sağlayabilir. 
  • Çatışmacı bakış açısı: Çatışma kuramcıları toplumu açıklayacak geniş kapsamlı bir model ortaya koyarlar. Kuramcılar toplumu gruplara ayırır.Bu gruplar çıkarlarını kendileri lehine gözeten gruplardır. Bu grupların farklılığı çatışmayı da beraberinde getirmektedir. Baskın gruplarla dezavantajlı gruplar arasındaki gerilimleri inceleyen çatışmacı kuramcılar bu ilişkiyi açıklamaya çalışırlar. Bu kuram içerisindeki önemli sosyologlardan birisi de sınıf çatışmasını inceleyen Marx'tır.

BÖLÜM 3
Marksizm ve Sosyoloji

Marksizm ve Sosyoloji

Marksizm, toplumun gelişme yasalarını araştırması ve ortaya koyması bakımından sosyoloji ile benzer düşünce sistemine sahiptir. Hem sosyoloji hem de marksizm 18. ve 19. yüzyıl sonrasında endüstri toplumlarının yaşadığı sınıf farklılıklarını,  değişimleri ve beraberinde gelen çatışmaları incelemişlerdir. Karl Marx düşünceleri itibariyle Dukheim ve Comte'un düşünceleriyle karşıtlık içermektedir. Marx'ın düşüncelerinin felsefi temelleri Alman düşüncesine dayalıyken iktisadi düşünceleri ingiliz iktisatçılarından Adam Smith'e dayanmaktadır. 

Kapitalizm ve sınıf mücadelesi

Marx birçok dönem hakkında yazmış olsa da yazılarının çoğunluğu modern dönem hakkındadır. Toplumlardaki en önemli değişimin kapitalizmin gelişimiyle bağlantılı olduğu düşüncesindedir.Marx , kapitalizmin "sermaye" ve "ücretli emek" olmak üzere iki bileşeni olduğundan söz eder. Ona göre sermayeye sahip olanlar egemen sınıfı oluştururken nüfusun çoğunluğu proleterya adı verilen işçi sınıfından oluşur. Sermaye sahipleri ve işçiler birbirine bağımlıdırlar fakat  bir dengesizlik söz konusudur. Marx, iki sınıf arasındaki ekonomik çatışmanın zamanla daha da artacağına inanıyordu.

BÖLÜM 4
Emile Durkheim ve Sosyoloji

Emile Durkheim ve Sosyoloji

Durkheim'ın sosyolojiye kazandırdığı iki önemli kavram vardır: Mekanik Dayanışma ve Organik Dayanışma.

Mekanik Dayanışma; bu dayanışmanın hakim olduğu toplumda toplum üyelerinin birbirinden farkı çok azdır. Aynı topluluğun üyeleri aynı hislere, aynı inanışlara sahip olduğu için birbirlerine benzerler. Toplumun tutarlı olmasının sebebi bireylerin farklılaşmamış olmasıdır. Bu toplumların büyük kısmı yasaklarla yönetilir.

Organik Dayanışma; bireylerin farklı olduğu bir dayanışma türüdür. Böylece bireyler birbirinden farklı ve kendine özgüdü işlevlere sahiptir. Durkheim bu durumu insan vücudundaki organlara benzetir. Bu toplumlarda insanlar çoğu durumda seçimlerinde özgürdür.

Durkheim Ve İntihar Kavramı 

Durkheim'a göre modern toplumda insanlar gelecek kaygısı yaşamakta ve bu durum intihara sürüklemektedir. İntihar konusunu inceyen Durkheim "Anomi" kavramından söz eder. 

Çağdaş toplumlarda bireycilik söz konusudur. Toplumda temel sorun insanların grupla olan ilişkisidir. İntihar bu ilişkinin kopukluğu sonucudur. Durkheim insanları intihara sürükleyenin psikolojik değil toplumsal sebepler olduğunu belirtir. Durkheim intiharı üç kavrama indirger. Bunlar: Bencil intihar,Elcil İntihar, Anomik İntihar. 

İntihar oranı yaşa göre artar. Erkeklerde bu oran daha yüksektir. Durkheim protestan topluluklarında katoliklerden daha fazla intihara rastlandığını söylemektedir.

Bencil İntihara göre insanlar önce kendilerini düşünürler. Toplumda bir grupla bütünleşemediklerinde, zorluklarla karşılaştığı zaman intihara daha meyillidirler.

Elcil İntiharlara Durkheim eski toplumlardan örnek verir. Hindistan'da kocası ölen kadınlar ceset yakılacağı zaman kadın odun yığınlarının üzerine yerleştirilip ölmeyi kabul eder. Bu durumda intihar bireyin grup içinde erimesidir. 

Anomik İntihar Durkheim'ın en çok ilgilendiği intihar çeşididir. Çağdaş toplumların bir sonucudur. Ekonomik bunalım dönemleri ile intiharların sıklığı arasındaki istatistiki ilişkiyi anomik intihar koyar. Bu dönemlerde intihar oranlarında artma görülür. Buna karşın savaş dönemleri gibi büyük siyasal olaylarda intihar sıklığının azaldığı görülmüş.Anomik intiharların sıklığı boşanma sayısı ile doğru orantılı olarak artmaktadır. 

Genel olarak  bakıldığında Durkheim intiharın sebeplerini bireysel değil toplumsal olarak görür.

BÖLÜM 5
Türkiye'de Sosyoloji

Türkiye'de Sosyoloji

Türkiye’de sosyoloji Ziya Gökalp öncülüğünde gelişmiştir. Ziya Gökalp toplumsal sorunların çözümünde bütüncül bakış açısıyla hareket etmiştir. Kıta Avrupası’ndaki kuramsal sosyoloji ekolü Ziya Gökalp ile; Anglo-sakson ülkelerindeki uygulamalı sosyoloji ekolü ise prens Sabahattin ile Türkiye’ye girmiştir. Ziya Gökalp 1. Dünya savaşı’nın ardından İstanbul Üniversite’sinde sosyoloji kürsüsü kurmuştur. Türk toplumunun sınıflı bir yapıda olmamasından ötürü sosyoloji Avrupadakinden farklı bir yol izlemiştir. Bu anlamda Türkiye’de bireyciliği (adem-i merkezilik)  savunan prens sabahattin’in düşünceleri yerine Ziya Gökalp’in, Durkheimin savunduğu organik dayanışma kavramına yönelik toplum düşüncesi kabul görmüştür.

1940’lara kadar Türk sosyolojisinde Ziya Gökalp’in düşünceleri etkili olmuştur. 1940’tan sonra Ankara’da  Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde mikro sosyolojik çalışmalar gerçekleştirmeye başlayan  Niyazi Berkes, Behice Boran ve Muzaffer Şerif Başoğlu daha çok saha çalışmaları yapmışlardır. Bu saha araştırmalarıyla Türkiye’de ki  değişim ve dönüşümlerin incelenmesi amaçlanmıştır.

1950’lerde Türkiye’de sosyoloji  yapısal fonksiyonalist bir yönde ilerlemiştir. Köy sosyolojisi ve saha çalışmaları bu dönemde yoğunlaşmıştır.  1950-1960 arası dönem kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasına bağlı olarak iletişim sosyolojisinin de gelişmesini beraberinde getirmiştir.

1960- 1980 arası dönemde Türkiye’de yaşanan siyasi değişimlere bağlı olarak sosyolojide de değişim gerçekleşmiştir. Türk Sosyolojisinde Pozitivizm, sosyal determinizm, ve ampirizme dayalı Amerikan sosyolojisi anlayışı , küçük gruplara yoğunlaşan bir anlayış söz konusu olmuştur.  Bu dönemde kent sosyolojisinde özellikle Mübeccel Kıray’ın çalışmaları önemli olmuştur.  Bir diğer önemli isim ise Cemil Meriç’tir. Mağaradakiler, Kırk Ambar, Bu Ülke, Saint-Simon: İlk Sosyolog İlk Sosyalist gibi eserleriyle  Türk sosyolojisine büyük bir katkı sağlamıştır.

Bu İçeriğe Tepki Ver

2
Bravo
0
Sevdim!
0
Çok iyi!
0
Hoş değil!
0
Yok artık!
0
Kızgın:!
0
Çok acı!

Üyelerimizin Yorumları

Yazar Bilgisi

avatar
Yazar
Kültür
Haksız Fiil
Sosyal Öğrenme Kuramı
Asperger Sendromu
Otizm
Yazı