Servet-i Fünûn

Servet-i Fünûn

Servet-i Fünûn Türk edebiyatında hem bir dergi, hem bir edebiyat hareketi olarak yer alır. Serveti Fünûn ( fenlerin zenginliği)  başlangıçta fen alanındaki konularda bilgi vermek için kurulmuş çeşitli nedenlerle yayımına zaman zaman ara vermekle birlikte 1891- 1944 arasında yayımlanmış bir dergidir. 1896- 1901 yılları arasında serveti fünun dergisi çevresinde toplanan genç edebiyatçıların oluşturduğu edebiyat hareketine de “Serveti Fünûn Edebiyatı” adı verilir.  Batı edebiyatı etkisinde gelişen kısa sürmesine karşın çok etkili olan bu hareketi gerçekleştiren yazarlar yapıtlarını “Edebiyatı Cedide Kütüphanesi” adı altında yayımladıkları için bu topluluk “Edebiyatı Cedide” (yeni edebiyat) olarak da adlandırılır.

BÖLÜM 1
Servet-i Fünûn Edebiyatının Doğuşu

Serveti Fünûn edebiyatının oluşumunda Tanzimat dönemi yazarlarından Recaizade Mahmut Ekrem in büyük payı vardır. Ekrem’in “Kafiye göz için değil kulak içindir.” görüşünün tartışılması bu topluluğun doğmasına ortam hazırladı. Serveti Fünûn döneminin Ekrem’in mektebi sultaniden (Galatasaray Lisesi) öğrencisi olan Tevfik Fikret’in 1896’da Serveti Fünûn dergisinin edebiyat bölümü yöneticiliğine getirilmesi ile başladığı kabul edilir.  Bir edebiyat dergisine dönüştürülmek istenen derginin yöneticiliğine getirilen Tevfik Fikret’in çevresinde kısa sürede mektep dergisinde yazan yenilikçi yazarlar da yer aldı. Böylece Serveti Fünûncular edebi bir topluluk haline geldi. Serveti Fünûn edebiyatı Tanzimat edebiyatına tepki olarak doğdu. Tanzimat edebiyatını oluşturan yazarlar da Divan edebiyatına karşı tavır almışlardı ama eski kültürle yetiştikleri için batı edebiyatından etkilenmeleri ve yararlanmaları sınırlı kaldı. Edebiyatta istedikleri değişimi sağlayamadılar. bu durumu kavrayıp değerlendiren Serveti Fünûncular batı bilim ve sanatın da gördükleri yenilikleri kendi ülkelerine taşırken yeni denemelere girişmekten de geri kalmadılar. Sözgelimi Fransız edebiyatındaki Parnasse hareketini örnek aldılar ve bu hareketten etkilendiler. Parnasse hareketini başlatanlar da 1860’ta Parnasse adlı derginin çevresinde toplanmışlardı. Serveti Fünûncular ayrıca batı bilim kültür ve sanatının temel yapıtlarını çevirmişler, Osmanlıcada “hikmeti bedayi “ diye adlandırılan “estetik ”ten ilk kez söz etmişlerdir.

BÖLÜM 2
Serveti Fünûn Edebiyatında Biçim ve İçerik

Serveti Fünûn döneminde “sanat sanat içindir” ilkesi benimsenmiştir.  Serveti Fünûnculara göre her şey şiire konu olabilirdi ama bu dönem şiirlerinde aşk, doğa, aile yaşamı gibi konular ağır basmıştır. Bu dönem şairleri aşkı romantik açıdan değerlendirmiş, doğayı da kendi duygu ve düşünceleri ile özdeşleştirirek ele almışlardır. Toplumsal sorunlara pek yer veremeyişleri bir yandan siyasal baskıyla öte yandan da kendi içe dönük mizaçlarıyla yakından ilgilidir. Gerçek mutluluğu doğada ve düş dünyasında aramaya koyulmuşlardır. Bir ara Manisa yakınlarında bir çiftliğe çekilmeyi ya daha Yeni Zelanda’ya gidip orada yaşamayı düşledikleri de bilinmektedir. Şiirlerinde hüznün yoğunluğu mutlu olamadıklarının göstergesidir. Serveti Fünûncular şiirlerinde Fransız şiirinde görülen “sone”yi divan şiirindeki müstezadın farklı bir biçimi olarak “serbest müstezat”ı ve kendi buldukları nazım biçimlerini kullanmışlardır.

Serveti fünuncıların şiirlerinde sözcüklerin kullanılış biçimi alışılmışın dışındaydı başka türlü söylersek, şiirin kendine özgü bir sözlüğü olmalıydı. İmgeleme biçimi konusunda da Fransız şiirinden de esinlendikleri için yeni bir şiir dili yaratmaya çalıştılar. Bu arada Türkçe’ye yeni Arapça ve Farsça sözcükler soktular. “Şegap” (çılgınca sevgi) “ tiraje” gökkuşağı gibi sözcükler buna örnek  verilebilir. “Saat-ı semen-fam  (yasemin renkli saatler), “lerze-i Ruşen” (parlak titreyiş) gibi yadırgatıcı, alışılmadık tamlamalar türettiler. Aruz ölçüsünün değişik kalıplarınI kullandılar; anlamın beyitte tamamlanması kuralını ortadan kaldırdılar; cümleleri sonraki dizelerde de devam ettirdiler; yüklemsiz cümleler kurdular; uzun cümleler arasına küçük cümleli dizeler eklediler; karşılıklı konuşmalara yer verdiler.  

Türk roman ve öyküsünün Serveti Fünûn döneminde gerçek kimliğini yetkin yazarlarının yapıtlarıyla bulduğu söylenebilir. Özellikle Fransız romancılarını yakından tanıyan iyi okuyan ve bazen de çeviren Serveti Fünûn yazarları Gerçekçilik (realizm) ve Doğalcılık (natüralizm) akımlarından oldukça etkilenmişlerdir. Yapıtlarında bu akımların genel özellikleri kolaylıkla görülebilir. Bu dönemde artık Tanzimatçıların roman tekniğindeki acemilikleri aşılmıştır. Serveti Fünûncular tekniği sağlam, kurgusu eksiksiz romanlar yazmada ustalaşmışlardır. Gereksiz betimlemeler yapmıyor, ayrıntıda boğulmuyor konu dışı bilgiler verme bilgiçliğinden de kurtuluyorlardı. En önemlisi de romanlarında kendi kişiliklerini gizlemesini bilmeleri, roman kahramanlarını da doğal ve toplumsal çevreleriyle vermeye çalışmalarıdır. Roman kişileri kendi kişilikleri ile kimlikleriyle romanda yerlerini alıyorlardı.

Serveti Fünûncuların roman ve öykülerinin konularını çoğunlukla İstanbul’un günlük yaşamdan seçmeleri nedensiz değildir. Bu nedenlerden biri bu yazarların İstanbul dışındaki Osmanlı kentlerini hemen hiç tanımamalarıdır. Gezi özgürlüğünün oldukça kısıtlı olması da başka kentleri tanımalarına bir engeldi. Bu yazarlardan bazıları öteki Osmanlı kentlerini sürgündeyken görmüşlerdir. Bir başka neden ise seçkinci bir edebiyat oluşturmaya çalışmalarıdır. Kendi deyişlerine göre Serveti Fünûn edebiyatı “herkes için, halk için değil seçkinler içindir”. Roman ve ülkelerin çoğunda İstanbul’un soylu çevreleri ve aydınlar yaşama biçimleri, gelenekleri, yozlaşmışlıkları, ahlak anlayışları ile sergilenmiş halktan olan kimseler ise bunlarla ilişkileri oranında romanlarda yer alabilmiştir. Serveti Fünûn roman ve öykülerinde sanatsal bir üslup kullanılmıştır. Çoğu yapıtta konuşma dilinin yalınlığından, duruluğundan uzaklaşılmış, yeni söyleyiş olanakları aranmış Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamalar yaslanılmış bazı Fransızca sözcükler deyimler kullanılmıştır. Anlatımda tekdüzeliği ortadan kaldırmak için cümle kuruluşunda da değişikliğe gidilmiş, Türkçenin söz dizimine yeni olanaklar sağlanmıştır.

“ Düzyazı şiir“ ya da “Mensur şiir“ tarzı ilk kez Serveti Fünûn döneminde kullanılmıştır. Halit ziya Uşaklıgil ve Mehmet Rauf’un bu alanda ürünleri vardır. Özellikle kendilerine karşıt olanlara yanıt vermek için kaleme aldıkları yazılarıyla da Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Hüseyin Cahit Yalçın eleştiri ve deneme türünün başarılı örneklerini verdiler. Bu arada Ahmet Şuayb’ın bazı Fransız yazarları üzerine yazdığı incelemeleri ise Hayat ve Kitaplar (1901) adıyla yayımlandı. Cenap Şehabettin’in hekim olarak hicaza giderken mektup biçiminde kaleme aldığı yol izlenimleri Hac Yolunda (1909) ise gezi türünün başarılı örnekleri arasında yer alır

BÖLÜM 3
Serveti Fünûn Şiirine Damgasını Vuran Şairler

  • Tevfik Fikret  (1867-1915),
  • Cenap Şehabettin (1870-1934)
  • Hüseyin Siret (Özsever) (1872-1959)
  • Hüseyin Suat (Yalçın) (18767-1942),
  • Ali Ekrem Bolayır (1867-19737)
  • Süleyman Nazif  (1869-1927)
  • Süleyman Necip (Süleyman paşazade Sami) (1866-1917)

BÖLÜM 4
Serveti Fünûn Roman Ve Öyküsünü Kuran Yazarlar

  • Halit uza ziya Uşaklıgil (1866- 1945),
  • Mehmet Rauf (1875-1931),
  • Hüseyin Cahit Yalçın (1874-1957),
  • Ahmet Hikmet Müftüoğlu (1870-1927)
  • Safveti Ziya (1875-1929)

BÖLÜM 5
Servet-i Fünûn Edebiyatında Tiyatro

Serveti Fünûn döneminde siyasal baskı özellikle tiyatro etkinliklerine darbe vurdu. Tiyatro topluluklarının yerli oyunlar, özellikle siyasal içerikli yerli oyunlar konusunda istekli olmaması, Serveti Fünûn yazarlarını “ Okunmak için oyunlar” yazmaya yöneltmiştir. 2. Meşrutiyet’in ilanı 1908'de, İstanbul’da yeniden başlayan sahne çalışmaları ve buna gösterilen büyük ilgi, Servet-i Fünûncuların tiyatro denemeleri yapmalarına yardımcı oldu. Bu denemelere katılanlar arasında Hüseyin Suat Yalçın, Mehmet Rauf, Cenap Şehabettin, Halit Ziya Uşaklıgil, Faik Ali Ozansoy, Ali Ekmer Bolayır ve Safveti Ziya vardır. Servet-i Fünûncular arasında tiyatro ile en çok ilgilenen ve başarıya ulaşan Hüseyin Suat'tır. Hüseyin Suat'tan sonra, tiyatro ile en çok uğraşan Mehmet Rauf ( 1875 - 1931 )'tur. Daha çok Servet-i Fünûn'un ön planda gelen romancılarından olarak bilinen  Rauf'un tiyatro alanındaki denemeleri teknik bakımından zayıftır. Cenap Şehabettin de, biri dram ( Yalan, 1911 ) ve biri de komedi ( 1917, Körebe ) olan iki piyesi ile, Servet-i Fünûn'un tiyatro yazarları arasında yer alır. Her iki piyeste de, teknik zayıflığın yanı başında, dilin ve üslubun konuşma diline uygunsuzluğu da ayrıca dikkati çekmektedir.

BÖLÜM 6
Servet-i Fünûn Edebiyatının Dağılışı

Serveti Fünûncuların batı edebiyatında özellikle de Fransız edebiyatını örnek alarak şiirler, öyküler ve romanlar yazmaları yenilik yanlılarınca büyük bir ilgiyle karşılanırken tutucu ve gelenekçi çevrelerin tepkilerine yol açtı. Bu çevreler Serveti Fünûncuları Fransız edebiyatını örnek aldıkları için eleştiriyorlardı. Gene bu çevrelere göre serveti fünuncular yapay, anlaşılmaz bir dil oluşturuyor, yeni imge ve simgelerle örülü,  kapalı bir şiir yaratıyorlardı. Tanzimatçılarda Serveti Fünûncuları eleştirmekte gecikmediler. Ahmet Mithat Efendi 14 Mart 1897’de Sabah gazetesinde yayımladığı “Dekadanlar” başlıklı yazısında Serveti Fünûncular için Fransa’da sembolist (simgeci)  yazar ve şairleri uygun görülen,  giderek onları suçlamak için kullanılan “dekadan” nitelemesini kullanıyordu. Serveti Fünûncuların özellikle şiirlerindeki anlam kapanıklığını eleştiriyordu. Zamanla dekadan sözü öylesine kabul gördü ki, gülmece yazarları dekadan sözcüğünü” içkici, içki içen” anlamında “tek atan” olarak değiştirmişlerdi ama çok kısa bir süre sonra Ahmet Mithat Efendi  4 Aralık 1898’de Tarik gazetesindeki “Teslimi Hakikat” adlı yazısında Serveti Fünûncuları Türk edebiyatının yenileşmesindeki katkılarını kabul etmek zorunda kalmıştı.

Serveti Fünûncular bir yandan bu eleştirilere yanıt veriyor, öte yandan da kendi bütünselliklerini korumaya çalışıyorlardı. Ne var ki kendi içlerindeki anlaşmazlıkların giderilmemesi Tevfik Fikret’in yönetimle ilgili bir sorun yüzünden dergiden 1901’de ayrılması çözülmeyi hızlandırdı. Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransızcadan çevirdiği “Edebiyat ve Hukuk” başlıklı yazı yüzünden dergi 16 Ekim 1901’de kapatılınca topluluk dağılma sürecine girdi. 2.  Abdülhamit yönetiminin bazı yazarları İstanbul dışına göndermesi ile topluluk tümüyle dağıldı ve böylece Serveti Fünûn dönemi kapanmış oldu. Serveti Fünûn dergisi de eskiden olduğu gibi fen konularını işleyen bir dergi olarak yayımını sürdürdü.

Bu İçeriğe Tepki Ver

1
Bravo
0
Sevdim!
0
Çok iyi!
0
Hoş değil!
0
Yok artık!
0
Kızgın:!
0
Çok acı!

Üyelerimizin Yorumları

Yazar Bilgisi

avatar
Yazar
Cemal Süreya
Küçük Prens
Hayvan Çiftliği (Kitap)
Orhan Veli Kanık
Sabahattin Ali
1984 (Kitap)
Paulo Coelho