Postyapısalcılık
Postyapısalcılık, post ifadesinin verdiği "sonralık" anlamı ile birlikte düşünüldüğünde yapısalcığa getirilen önemli eleştirilerin yapıldığı felsefi bir akımdır.
Bu akım, felsefeden ziyade, bir dilbiliminden yazımbilimine, toplumbilimden insabilimine, ruhbilimden göstergebilime birçok disiplinin birarada olduğu kollektif düşünme biçimidir.
Postmodernizm; disiplinler arasındaki sınırların yok edildiği, disiplinler arası ve disiplinler ötesi düşünmeye sevk eden bir düşünme biçimidir.
BÖLÜM 1Yapısalcılık
Postyapısalcılığı daha iyi kavrayabilmek adına ilk olarak yapısalcığı ele almakta fayda vardır.
Yapısalcılık esasında kollektif bir toplum teorisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu akım genellikle; Levi-Strasuss, Lacan, Foucault, Althusserl ile anılmakta olup, dili göstergeler sistemi olarak ortaya atan, Ferdinand de Soussure yapısalcılığın temel noktasını oluşturmuştur.
Yapısalcılık; esasında kollektif bir toplum teorisi olarak ortaya atılmıştır. Soussure, dil ile neyin anlatılmak istendiğini ancak toplum içindeki anlamla ortaya çıkacağını iddia etmiştir. Yapısalcılık, gerçek olanı şeyler ve toplumsal olgular temelinde değil, unsurlar arasındaki ilişkilere dayanarak açıklamaktadır.
Yapısalcılık, temelde büyük yapı, sistem ve oluşumlarla alakalıdır. Dolayısıyla yapısalcı hareket, çerçevesinde insan davranışları ve olgular bu büyük sistem ve yapılar vasıtasıyla incelenmeye ve açıklanmaya çalışılmıştır. Bir kültürde anlamı ortaya çıkaran altbirimler arasındaki ilişkileri inceleme amacı taşıyan yapısalcılık; bir öğreti olmaktan ziyade bir yöntemdir.
Yapısalcığın en etkili olduğu alanlar; dilbilim, antropoloji ve göstergebilim olarak bilinmektedir.
BÖLÜM 2Postyapısalcılık
Postyapısalcılık, Suaussure'ün temellerini attığı yapısalcı dilbilimine bir karşı çıkış olarak kendini göstermiştir. Bu akımı harekete geçiren temel eetken; sözcüklerin ve göstergelerin, dilbilimsel incelemelerin ötesinde bir anlama sahip olmalarını düşünmeleridir.
Postyapısalcı felsefede özellikle felsefi metinlerde görülen bilgiyi dizgesel yollarla temelllendirme isteği sırasında, sorunsuz olduğu düşünülerek yapılan açık ya da örtük varsayımların ortaya konarak sorun haline getirilmesi amacı oldukça önemli bir yer tutmaktadır.
Postyapısalcı felsefenin önemli bir bölümünü, yazar ya da okuyucularla metinlerde oluşturulan anlamların nasıl oluşturulduklarını sorgulamaya yönelik bir anlam , dil ya da metin felsefesi oluşturmaktadır.
Postyapısalcı düşüncenin en önemli düşünürlerinden Derrida özellikle Nietzche ile Heidegger'in başlattıkları eleştirel akımın izinden giderek, tüm Batı felsefesi geleneğinin insan düşüncesinin ya da varoluşun sınırlarını ihlal etmek pahasına bilgi ile gerçek olanın öz yapısını bulgulamak için gerçekleştirmiş olduğu araştırmalara ait yapısökümcülük adıyla anılan kapsamlı bir düşünce sistemi sunmaktadır.
Postyapısalcılar, dilin yapısının istikrarlı, değişmez ve işaretleri anlamaya elverişli bir araç olarak görmemiş, dil ve günlük konuşmaya yönelik keskin bir ayrım yapmışlardır. Dolayısıyla dilin yapısı ve bu yapıda birbirleri ile karşıtlık ilişkisi bulunan işaretlerin anlamlarının değişiklik gösterdiğini ve bu değişikliği de; dilin biçimsel ve anlamsal yapısının söylemlerde nasıl değiştiğinin analiz edilebilmesi ile mümkün olduğunu söylemektedirler.
Postyapısalcılara göre, beli belli bir söylem ya da yazma esnasında iktidar kesimleri mevcut dil yapılarından faydalanabilmektedirler. Öte yandan toplumda yer alan diğer güçler, iktidar savaşı esnasında farklı siyasi söylem stratejileri geliştirerek toplumsal ilişkileri anlamlandıran işaretleri yeniden tanımlama ve sabit hale getirme yoluyla mevcut söylem ve dil yapısını geliştirebilmektedirler. Bu ifade ışığı altında postyapısalcılığa yapısökümcülük da denmektedir.
BÖLÜM 3Derrida ve Yapısöküm
İlk defa Derrida'nın 1967'de yayımladığı Ses ve Fenomen adlı eserinde ortaya atılan yapısöküm terimi temel olarak Batı felsefesinin kökeninde yer alan ve alışılagelmiş düşünme biçiminin işleyişindeki keyfiliği ve temelsizliği göstermeyi amaçlayan bir metin okuma yöntemini ifade etmektedir. Dolayısıyla yapısöküm; köklü bir karşı okuma olarak değerlendirilmektedir.
Derride'ya göre, bizler dünyayı sınırlandırılmış alanlardan okumaktayız, oysa Derrida; bu sınırların ve yapıların belirledikleri şeylerin temelsiz ve yalnız bir anlama sahip olmaktan ziyade, ancak karşıtlarıyla bir anlam kazanacaklarını iddia etmektedir. Bundan dolayı yapısökümsel bir yaklaşım; göz ardı edileni analize dahil etmeyi amaçlamaktadır.