Sinema
Sinema (motion pictures) , hareket eden resimleri anlamlı olarak kurgulayarak biraraya getirme ve karanlık bir mekanda ışıklı bir perdeye yansıtma sanatıdır.
Hoş vakit geçirmek için bir eğlence hizmeti olmasının yanında, önceden hayal edilip senarize edilen başka bir zaman kesitini kurgulanmış olarak izleyiciye sunar. Bazı akademik gözler için; ticaret amacı taşıyıp, iletişimin başka perspektiftlerden perdelere yansımasıdır. Bir kültür sanayisi; bir fikrin yaymacası olarak da tanımlanmaktadır.
Sinema görsel bir sanattır. Bakmak ile görmenin arasındaki ince çizgide milimetre kadar kaymanın bile tartışalamayacağı kadar anlama dayalıdır. Gerilim ve korku filmlerinin duayen yönetmeni Alfred Hitchcock'a göre (1899-1980) ''Sinema bir hayat dilimi değildir; bir pasta dilimidir.'' Kendisine göre iyi zaman geçirmeye yarayan ama gerçek hayattan bir kesinti değildir. Sırf bu yüzden de şu sözü dikkatleri çeker:
'' Drama sıkıcı bölümleri atılmış hayattır. ''
Diğer yandan sinemanın sanat olarak tanımlanabilip kabul edilmesine yardımcı olan bir diğer yönetmen Joseph Losey'e göre (1909-1984) '' Film bir köpektir. Köpeğin başı ticaret, kuyruğu sanattır. Ancak kırk yılda bir köpek kuyruğunu sallar. ''
Orson Welles(1915- 1985) ise '' Bir çocuğun sahip olabileceği en güzel oyuncak.'' şeklinde tanımlar sinemayı.. Gene sinema sektörünün unutulmaz isimlerinden Jean Guc Godard (1930-...) '' Sinema saniyede 24 defa gerçektir. '' demiştir.
BÖLÜM 1Sinemografi (Cinematographe)
Sinemada hareket eden resimlerin akıcı bir biçimde oluşturduğu sahneler sinemanın en basit şekliyle tanımıdır. Ünlü Fransız Yönetmen Jean Renoir'in tarifiyle ''Beyazperdede kımıldayan her şey sinemadır.'' Bu sözüyle tanımı daha öz ve net bir şekilde ifade etmiştir. Sinema sözcüğü köken olarak ''Kinema'' (hareket), '' Graphein'' (yazma) kelimelerinin bir araya getirilmesiyle oluşmuştur. Yani aslında hareketleri kayıt eden, tespit eden anlamındadır. Çok geçmiş dönemlerden mağaralara çizilen resimler, Hitit Kültüründeki kabartmalı sahneler, Antik Yunan Kültürü'ndeki vazolardaki frizler halinde olay işlemeleri, sinemaya özlemin ne kadar da önemli derecede olduğunu gösterir. İnsanlarınetkilendiği her anı kaydetme isteği, yaşanan hatırayı ölümsüzleştirme güdüsü her daim çok güçlü olmuştur.
Kayıt altına alınmak istenen hareketin tarihçesi çok geçmiş zamanlara dayansa da, bunun tam anlamıyla gerçek kılındığı tarih; 28.12.1895'tir. İlk sinema gösteriminin tarihi açıdan bir ilk olduğu o gün; Pariste, Auguste Lumiere ve Louis Jean Lumiere kardeşlerinin 49'snlik olmak üzere on filmini halk izlemek için toplanmıştır... İzleyiciler aslında bir ilüzyon gösterisinin gerçekleşeceğini düşünmüşlerdir. Fakat perde açıldığında bir buharlı lokomotifi gara gelir vaziyetteki sahnesini görürler. Çok büyük bir şaşkınlık yaşarlar. '' Trenin Ciotat Garı'na Varışı'' isimli film kamera sabit çekilmiştir fakat izleyiciler kameraya(görüntüde kendilerine) yaklaştığı için trenden korkarlar. Hatta tren üzerlerine gelecek diye kaçanlar bile olmuştur.. Filmin bizzat şahitlerinin söylediklerine göre salondaki herkes bu filme fazlasıyla yoğunlaşmış ve gerçek sanıp dehşete düşmüştür.
Kardeşler bu buluşa bir de ad bulmuşlardır; sinematograf.
Günlük hayattan kaydedilen her sahne bir belge eşdeğerindedir. Lumiere Kardeşler buluşları için çalışmaya devam ederler. Dünyadaki pek çok ülkede sahne çekerler. Fakat bu buluşlarının ticari bir değer taşımadığını ve gelecek vaat etmediğini düşünürler. İcatlarını satın almak isteyen bir kişiye bu düşüncelerini belirtmişlerdir.
BÖLÜM 2Sinemanın Gelişimi
Kısa bir zaman dilimi için odak noktası olup sonradan unutulacağına inanılan sinema buluşu; kendi mucitleri için sadece panayır eğlencesi olarak kalacağına inanıldı. Fakat buluş gelecek vaat ediyordu. Bu buluş öyle bir buluştu ki; bir sihirbaz ve karikatürist olan Georges Melies Lumiere Kardeşler'in filmini gördükten sonra kusursuz ve mükemmel bir dünyayı açan anahtar gibi gördü..Aradaki farkıysa şöyle tarif etti:
Sihirbazlıkta bir tek yanlışınız tüm oyunu gölgeleyebilir. İzleyici bunu görürse ilüzyon amacına ulaşamaz. Fakat sinemada bu yanlış hareketler ve hataları tekrar tekrar çekip mükemmele ulaşma özelliği vardır. Yani birinde hata başarısızlıkla birlikte memnuniyetsizlik olasılığı, diğerinde hatalara rağmen milyonlarca şans yaratıp en kusursuza ulaşma şansıdır. Hatta bu deneyimlerden uzun ve yaratıcı bir seyahate çıkmak için altın bir anahtardır.
Melies bu gerçeği görüp film çekmeye başlamıştır. Gündelik yaşantıyı sahnelediği filmlerde sahnelediği konuları ve çekim unsurlarını ayrıntılı bir şekilde hazırlamıştır. Çekim yaptığı esnada filmde geçen otobüsün bozulmasıyla, tamir edilip aynı sahne tekrar çekilmiştir. Tam bu esnada kameranın önünden geçmemesi gereken bir cenaze arabası geçmiştir. Meleis otobüs yokmuş gibi bir anda cenaze arabasına dönüşmüş haliyle sahneyi hayal eder. Bu minik sürpriz ona sinemadaki doğaçlama ve yaratacılıktaki sınırı hisettirdi. Yeni sürprizleri beklemek yerine, tüm o sürprizleri kendisi ince bir şekilde tasarlayarak çekimlerini öyle yapmıştır.
Sihirbazlık mesleğinin deneyimleri onu sinema içinde yeni bir yola sürüklemiştir. Melies ilk film stüdyosunu yaptırdı ve dekordan kostüme değin tüm herşeyi önceden hazırlattı. Heyecanı ve mükemmeli keşfetme güdüsüne inancı, onu gerçekten de sinema dünyasında sihirli bir seyahati başlatmıştır. Hatta hiç tahmin bile etmediği gelişmeler olmaya başlamıştır, öyle ki aya bile yolculuk etmeyi cesaret etmiştir...
Jules Verne'nin 'Aya Yolculuk' adlı eseri 14 dakikalık bir film olarak özel efektlerle kurgulanmıştır. Bu film ayrıca ilk bilimkurgu filmidir.
Mizansenin varlığını keşfeden Melies; onun kuvvetli gücünü kullanmakta da ustalaşmaya başlamıştır. Söz konusu hikayeyi çekerken en önemli hazırlıktır. Fakat daha da ötesinde mizansen; sinemanın bir dil olduğunu ve her türlü hikayeyi bu dille güçlü bir şekilde perdelere yansıtabileceklerini kavramayı sağlamıştır. Hayal gücünde sınır tanımazlık ile insanlık için asıl keşfedilen; mükemmeliklere dolu sonsuzlukta, milyarlarca olasılıkla sonuçlandırılabilen senaryoların filmleri süslemesidir.