Stefan Zweig
1881 yılında Avusturya- Viyana'da doğan Zweig'in babası iş adamı, annesi ise bankacıdır. Ailenin ikinci oğlu olan Zweig çocukluğunda hem zenginlik açısından hem de ailesinin saygınlığı açısından oldukça iyi bir ortamda yetişmiştir. Bu anlamda iyi bir yazar ve gazeteci olabilmesi için gerekli olan koşullar O'nun için mevcuttur. Bu duruma Zweig'in çocukluktan itibaren yazar olmayı isteme hevesi de eklenince ortaya tüm dünyanın yetkinliği konusunda hem fikir olduğu bir yazar çıkmıştır.
BÖLÜM 1Stefan Zweig'in Yaşamı
Zweig beş adet dil bilmekteydi ve henüz 23 yaşındayken felsefe alanında doktorasını tamamladı. Hayatı boyunca aşina olacağı "ödül almak" mutluluğu ile yirmili yaşlarda tanıştı. Zweig "hümanist" bir yazardı. Başka bir ifadeyle şiddetin ve dolayısıyla savaşın her haline karşı çıkıyordu. 1.Dünya savaşı döneminde de bu tutumunu sergilemeye devam etti. Söz konusu tavrı nedeniyle eleştirilere ve iftiralara maruz kaldı.Ancak hayatı boyunca olduğu gibi o dönemde de inandığı değerlerden asla taviz vermedi ve işsiz kalmak adına da olsa sonuçlarına katlandı.
Almanya'da Adolf Hitler'in iktidarı kazanması ve bir süre sonra da yahudileri toplumsal bir düşman olarak ilan etmesi ile Almanya'dan göç etmek zorunda kaldı. "Taşınmak" bu tarihten itibaren O'nun açısından oldukça sıradan bir durum halini alacak hatta eşyalarının büyük bir kısımını da diğer eşyalarını koyabilmesi için gerekli olan boş kutular oluşturacaktı. İngiltere, Amerika ve Brezilya bu yolculuktaki durak yerlerden bazılarıydı.
BÖLÜM 2Stefan Zweig'in İntiharı
Zweig insanlara yapılan zulmü tüm ruhunda hissedebilen çok hassas bir yapıya sahipti. O, hayatının hiç bir döneminde savaşı savunmadı. Hitlerin Almanya'da iktidar olmasıyla birlikte Yahudilere karşı açılan savaşta doğrudan taraf oldu. Kendisi farklı ülkelere göç ederek herhangi bir zarara uğramaktan korunabilse de başka insanlara yapılan zulümler ve bu zulümlere tüm dünyanın sessiz kalması karşısında gün geçtikçe umutsuzluğa sürüklendi. O'nun için yaşamak sadece nefes almaktan ibaret bir durum halini almıştı. Her geçen gün acılar artarak devam etti ve nihayet bu durumu sürdüremeyeceğine karar verince 23 Şubat 1942 tarihinde eşi ile birlikte zehir içerek intihar etti.